evros

29 Temmuz 2011 Cuma

Bağlantı

marşlar kalleş, halklar kardeştir.
marches are treacherous, but nations are fellows.

23 Temmuz 2011 Cumartesi

Harmanlık Teoloji ve Ölü su damlası - Blended Theology and Dead water drop

Dead Water Drop

dead water drop installation, from the exhibition
Does water flow for
nothing ?

ölü su damlası yerleştirmesi, " Su boşa akar mı ? " sergisi

Asma Sanat/Art 16-24 July/Temmuz 2011 Istanbul





























































































Blended Theology, Harmanlık Dinbilim


7 Temmuz 2011 Perşembe

nehir yalnızlığı

Dersu Uzala - Akira Kurosava


ölüm'ün kirası yok, ne şen !
kayık çekişler
peltek yürüyüşler

zamanın akışına gerisin geri bir gidiş
belirsizlikleri tarihin sırtına yüksük ediş

ve bütün bunlardan daha nicesi: yalnızlık
her programda, her tuşta, her kusuşta

bir nehir yalnızlığı.
dersu! işit sesini gecenin.

evros

4 Temmuz 2011 Pazartesi

futbol aşkımıza S.O.S.

trilyonluk sektör hacmi, endüstri boyutunda bir oyun, erkilliklerin bağ bozumu futbol bu kez şikeleri ile gündemde, gözü bağlı futbol aşkımıza bir S.O.S. :

S.O.S. "futbol ağına kumaş ve atık malzeme" 1x3 m.

ayak ve top (football)
popüler olarak en düşük vermiş kavramların bütün alanları işgal edişi yaratıcı bir ironinin belagatıdır. futbol ölümümüzden önce futbol aşkımızı sonlandırmak gerekli, bu aşk'ın sonu çoktan geldi hakem bey ! son düdük çaldı.
evros

"İnsanlar, yan yana oturdukları tribünlerde ve televizyon odalarında "biz" olmanın keyfini yaşasalar da, bu keyfi, kendilerini topyekun imha etmenin imasına kadar vardıracaklardır : "Ölmeye geldik!" Emre Zeytinoğlu, Uyku tulumunda spor

2 Temmuz 2011 Cumartesi


a sun glimpse
through the broken columns
the tall of the tree
became shorter than a square

the empire of pleasure
gates by pieces

chases
echos
stackings

27 Haziran 2011 Pazartesi

'mış gibilik pazarlama:erinç seymen

muhalifliğin ve ötekinin estetiğini kapitalize ederek değişime ortak olamazsınız, yozlaşmış bir 'mış gibilik pazarlamacısı olabilirsiniz ancak. Ürettikleriniz spekülatif ekonominin sabun köpüğü kadar kalıcı ve etkili olabilir yalnızca..

http://tayfunserttas.blogspot.com/2011/06/yigit-karaahmetin-yazsna-ilaveten-erinc.html

28 Nisan 2011 Perşembe

Kutsal Bilinçdışı-1

Kutsal Bilindışı-1, 80x90 cm, tuval üzerine karışık teknik, 2009

Empresyonist ve kübist anlatım öncelikli olarak dikkati çekiyor.

Bu tip göndermeler olmasa kesinlikle sıradan bir ifade sergileyen sıradan bir portre izleyecektik.

Aksi halde tablonun kompoze edilişinde yapısal olarak hiçbir özellik yok. Bütün bu çabanın amacı oto portredeki kişiyi mi yoksa tabloyu mu marjinal kılmak. Bence elbette ki her iki fikir de birbirini destekliyor, dolaylı olarak sanatçıyı ve sanatı gerçekleştiriyor.

Devinen bir resmin ortaya çıkışını izliyoruz. Sanatçı bir sıralamayı takip ederken bir yandan da, aslında tasarımcı yanını da vurguluyor. Elbette ki uygulayacağı yer giysilerde gerçekleşmeliydi, nitekim o şekilde uygulandı. Sanatçı marjinal bir giyim tarzı oluştururken empresyonizimden kübizme de marjinal bir geçiş sağladı, kopmadan, herhangi bir tezata düşmeden.

Omuz üzerindeki kalın kontür çizgisi kübizme has bir yorum, empresyonist yorum ile ayraç gibi kullanılmıştır. Empresyonist yaklaşım sanatçının tasarım yönünü vurgularken, bir yandan da portreyi marjinal bir düzeye taşımaktadır. Sanatçı iki farklı akımı bir arada kullanırken açık seçik kendi boyutunu ve mesajını vermektedir.

Sanatçının gerçekte neyi anlatmaya çalıştığı üzerinde durmadan şunu öncelikle belirtmeliyiz ki sanatçı; kompozisyon, kurgu, estetik adına bir endişe taşımamıştır. Seçilmiş elemanda kullanılan teknik de sanatçının özde anlatmak istediklerine hizmet etmektedir. Tasarımcı yönünü bile estetik kaygının ötesine taşımaktan çekinmemiştir. Tamamen içsel boyutu içinde kuramsal bir tavır sergilemektedir.

Kuramsal olarak otoportre-teknik anlatım ile özgün bir çalışmayı gerçekleştirmiştir.

Sanatçı Andy Warhol ‘ un kavramsal ikon anlatımının ters izdüşümünü uyguluyor. Yani Andy Warhol, tanınmış popüler yüzleri tablolarında ikonlaştırırken, Evrensel Ürüm, sıradan insanları farklı kavramsal yaklaşımlarla ikon haline getirmektedir.

Seçilen kişi bakışları, duruşu son derece sıradan, gündelik hayattan bir kişidir. Sanatçının tasarımcı oluşundan yola çıkarak bu portre üzerinde uyguladığı marjinal yaklaşımlar, kişiyi değil kişi-tablo bileşimini ikon haline getiriyor.


Elif Birben

not : sanat eleştirisi dersi eser metninden alıntıdır,

Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü, Yüksek Lisans, Selçuk Üniversitesi


23 Ocak 2011 Pazar

nekrofili (ölüsevicilik) tekeli






Screwed Dollar in a Chinese Night

stencil&drill on wood

Metin neyi irdeler ? Bütün yargıçlığının ve edebilik kıvırtmalarının yanında onu soyut güzelliğe oturtan ne ? Tanrısallığı mı ? Şeytanlığı mı ?

Soruyla bir metne başlamak kafa karışıklığının üretici rahmi olsun , umarım. Nekrofili ise kendini sorgulayan bu metni kaçıracak kadar kokuşmuş bir durum tatbiki. Ölüsevicilik (nekrofili) etraftaki bütün boyanmış ve hızla akan düzenin bir sonuç bildirgesi midir ? Ölü, neden sevilir

Sanatın yatırım aracı oluşu ile bir esere bakışı ile, vitrinlerden ekranlara ölüsevici-akışları. Yaşayanlardan tiksinen bir durum hali. Madde bağımlılığı; iş akışını aksatan uyuşturucular ve esrikler ile mi sınırlı ? İğnelerin özlediği :Sanat seviciliğimiz? :Ürün'e tapışlarımız ?

Bütün somut hukukundan dışarı; soyut ve cinsiyetsiz iktidar teşkili ile mücizesini yaratan son din, ortodoksluğun erkek-seviciliği ile ikonaklastlığını devralmış bir hukukun altında yoğruldu, aslen bu onu, modern batının seri üretimci ve bireyci çoğaltımcılığının etkisinden daha kuvvetli bir şekilde etkilemiştir. Evet islam madde üzeri bir bilinci var etmiştir, ki bu bağlamda görsel olanın sonsuz ölü hallerinden “dil” ile sakınmıştır. Elbetteki bu onun "din" bağlamında vucüda gelen en büyük gücü ve handikapıdır.

Gelelim ölülere... veya onlar bize gelsin :

Ölüler isyan etmiyor, deşifre etmiyor, şifrelemiyorlar da, tüm tapınışları transfer ettiğimiz sanat ve ürünler son derece itaatkar. Devletler kadar ebedi düşlediğimiz faniler, aşşağılık organik mahlukatlardan pek-çok yüce görünüyor.

Din, sanatın değerini kendi hikayelerini anlatırken mi harcadı ? Yoksa biz mi yanlış algıladık olayı. Sanat ne Warhol’un dediği gibi işe yaramayan yücelik, ne de bir milletin hayat damarı, yansı-oluş’undan çıkışı müjdeleyen etkileşimli organlarının büyümesiyle artık sanat “biziz”. Eğer canlıdan bir ölü çıkartıp onu diriltirsek, frankestein mantığıyla yeni bir canlı üretmiş olmazmıyız ? Sanat öldükten sonra yeniden dirilmiştir, artık o çift taraflı akmaktadır.

Bütün canlı-cansız yanılsamalarının ötesinde tekil bir tanrı-oluşun dışındaki çoğul evreni bu “dil-düzeni” ile ne kadar kavrayabiliriz ? Sorun buna bağımlıdır. Kavrayamayız. Ancak yargılama oyununu oynayabiliriz. Bir ölüsevici kültür tekeli olarak IKSV.

Yargıçlığın ve sorularının sonundaki bezmişliğin kendini engin ve yalın bir kendi-oluş’a bırakacağı o günde miyiz ?

“Neden” diye sormaların ötesinde “Ne kadar” diye soruşların da artacağı zoraki ve gerekli hesapların yönüne doğru gitmekteyiz. Artık kandırılmak eskisinden çok daha zor, kandırılmak istemek de, ölüler ortada, sevenleriyle, en iyi yapılcaklardan biri belkide bir ölü gibi susmak...


evros