evros

23 Ocak 2011 Pazar

nekrofili (ölüsevicilik) tekeli






Screwed Dollar in a Chinese Night

stencil&drill on wood

Metin neyi irdeler ? Bütün yargıçlığının ve edebilik kıvırtmalarının yanında onu soyut güzelliğe oturtan ne ? Tanrısallığı mı ? Şeytanlığı mı ?

Soruyla bir metne başlamak kafa karışıklığının üretici rahmi olsun , umarım. Nekrofili ise kendini sorgulayan bu metni kaçıracak kadar kokuşmuş bir durum tatbiki. Ölüsevicilik (nekrofili) etraftaki bütün boyanmış ve hızla akan düzenin bir sonuç bildirgesi midir ? Ölü, neden sevilir

Sanatın yatırım aracı oluşu ile bir esere bakışı ile, vitrinlerden ekranlara ölüsevici-akışları. Yaşayanlardan tiksinen bir durum hali. Madde bağımlılığı; iş akışını aksatan uyuşturucular ve esrikler ile mi sınırlı ? İğnelerin özlediği :Sanat seviciliğimiz? :Ürün'e tapışlarımız ?

Bütün somut hukukundan dışarı; soyut ve cinsiyetsiz iktidar teşkili ile mücizesini yaratan son din, ortodoksluğun erkek-seviciliği ile ikonaklastlığını devralmış bir hukukun altında yoğruldu, aslen bu onu, modern batının seri üretimci ve bireyci çoğaltımcılığının etkisinden daha kuvvetli bir şekilde etkilemiştir. Evet islam madde üzeri bir bilinci var etmiştir, ki bu bağlamda görsel olanın sonsuz ölü hallerinden “dil” ile sakınmıştır. Elbetteki bu onun "din" bağlamında vucüda gelen en büyük gücü ve handikapıdır.

Gelelim ölülere... veya onlar bize gelsin :

Ölüler isyan etmiyor, deşifre etmiyor, şifrelemiyorlar da, tüm tapınışları transfer ettiğimiz sanat ve ürünler son derece itaatkar. Devletler kadar ebedi düşlediğimiz faniler, aşşağılık organik mahlukatlardan pek-çok yüce görünüyor.

Din, sanatın değerini kendi hikayelerini anlatırken mi harcadı ? Yoksa biz mi yanlış algıladık olayı. Sanat ne Warhol’un dediği gibi işe yaramayan yücelik, ne de bir milletin hayat damarı, yansı-oluş’undan çıkışı müjdeleyen etkileşimli organlarının büyümesiyle artık sanat “biziz”. Eğer canlıdan bir ölü çıkartıp onu diriltirsek, frankestein mantığıyla yeni bir canlı üretmiş olmazmıyız ? Sanat öldükten sonra yeniden dirilmiştir, artık o çift taraflı akmaktadır.

Bütün canlı-cansız yanılsamalarının ötesinde tekil bir tanrı-oluşun dışındaki çoğul evreni bu “dil-düzeni” ile ne kadar kavrayabiliriz ? Sorun buna bağımlıdır. Kavrayamayız. Ancak yargılama oyununu oynayabiliriz. Bir ölüsevici kültür tekeli olarak IKSV.

Yargıçlığın ve sorularının sonundaki bezmişliğin kendini engin ve yalın bir kendi-oluş’a bırakacağı o günde miyiz ?

“Neden” diye sormaların ötesinde “Ne kadar” diye soruşların da artacağı zoraki ve gerekli hesapların yönüne doğru gitmekteyiz. Artık kandırılmak eskisinden çok daha zor, kandırılmak istemek de, ölüler ortada, sevenleriyle, en iyi yapılcaklardan biri belkide bir ölü gibi susmak...


evros